user
e
sv

Güce mi teslim oluyorsunuz, aşka mı?

Bazı ilişkiler var ki taraflardan biri, diğerini adeta boyunduruk altına alıyor. Partnerini kaybetmek istemeyen kişi tüm yapılanları kabul ederek, kendinden ödün verebiliyor. Gücü elinde tutan taraf ise ona adeta bir eşya gibi davranıyor ve bir gün ansızın vazgeçebiliyor. Bazılarında ise her iki taraf da koşulsuz teslimiyetle partnerine bırakıyor kendini. Sevgi, saygı ve aşkın ön planda olduğu bu tür ilişkilerde sorunlar konuşarak, ortak karar alınarak çözülebiliyor. İki farklı türde karşımıza çıkan ilişkide teslimiyet konusunda Klinik Psikolog, Çift Terapisti Serhat Damar ile görüştük. Bu tür birlikteliklerin iç yapısı, partnerler açısından nasıl algılandığı, dışarıdan nasıl göründüğü gibi soruların cevabını Klinik Psk. Damar’dan öğrendik.

BİRLİKTELİKLERDE GÜÇ DENGESİ NASIL OLMALI? BUNUN İDEAL BİR FORMU VAR MI?
Bu durum bizi “kazanan” ve “kaybeden” olarak iki tarafa bölüyor. Halbuki çift ilişkisinde amacın kazanmak ve kaybetmek değil, paylaşmak ve karşılıklı olarak gelişmek olması gerekiyor. Sağlıklı bir ilişki içinse gücün tek kişide toplanmaması önem taşıyor. Kadına ve erkeğe eşit dağıtılması gerekiyor. Öte yandan ibre bazı alanlarda kadında, bazı alanlarda ise erkekten yana olabiliyor. Denge bu şekilde kurulduğunda her iki taraf da kendini “güçlü” hissedebiliyor.

PARTNERLERDEN BİRİNİN BASKIN OLMASI HALİNDE, İLİŞKİDE SORUN ÇIKABİLİR Mİ?
Böylesi bir durumda yani gücün tamamının tek tarafta olması halinde “güç zehirlenmesi” yaşanıyor. Paylaşmak yerine tüm gücü kendisinde toplayan partner, zamanla eşini küçük görmeye başlıyor. Bu konuda yani insanların kendilerini çok güçlü gördüğünde, çevresindekileri “nesne” olarak algılamaya başladıklarını gösteren bilimsel araştırmalar bulunuyor. Aynı durum çift ve evlilik ilişkileri için de geçerli. Partnerlerden biri kendisini çok güçlü hissettiğinde, diğerini bir eşya gibi görmeye başlıyor. Bir yerden sonra eşya olarak görülen eş daha da değersiz bir hal alarak, “yük” olarak algılanıyor. Baskın olan eşin algısı sürekli olarak daha olumsuza doğru değişiyor. Çift terapisi seanslarında eşlerin birbirleriyle spontan diyaloglarında partnerlerden biri, diğeri üzerindeki gücünü kullandığı dille ortaya koyuyor. Partnerine hakaret edip, aşağılayıcı sözler söylüyor ancak bunun farkına varamıyor. Nazik kadın ve erkeklerin söylemeyeceği sözler, bu güç nedeniyle sarf ediliyor. Terapist konuya defalarca dikkat çekse de aynı hitap, hakaret ve alaycılık her defasında ortaya çıkıyor. Söz konusu tablo, artık çiftin ilişkisindeki bu örüntünün kalıcı hale gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Bu örüntü ilişkiyi zehirleyici bir hale dönüştürürken, aynı zamanda da bozuyor. Çünkü hiç kimse sürekli aşağıladığı, hakaret ettiği ve bir “eşya” olarak gördüğü partnerle mutlu olamaz. Bu tür davranışlara maruz kalan taraf ise zamanla eşine olan sevgisini ve duygusal bağını kaybediyor ama bir yandan da terk edilmemek için çaresizce çaba gösteriyor.

DENGESİZLİK HALİNDE GÜÇSÜZ TARAFİN PARTNERİNE TAM TESLİMİYETLE YAKLAŞMASINA RASTLANABİLİYOR MU? BÖYLE BİR DURUM İLİŞKİYİ NASIL ETKİLİYOR?
Evet, dengesizlik halinde güçsüz taraf partnerine tam teslimiyetle yaklaşabiliyor. Böylece çiftin ilişkisi güçlü ile hiçbir gücü olmayan pasif ve zavallı birinin birlikteliğine dönüşüyor. Gücün dengesiz dağılımı ve tümünün partnerlerden birinde toplanmış olması, onu ilişkinin tek hakimi yapıyor. İletişim biçiminden önemli konularda karar almaya, ilişkinin devam etmesi ya da bitmesine kadar tüm söz hakkı güçlü tarafta oluyor. Partnerin ya da eşin ne düşündüğü, ne hissettiği önemsenmiyor. Güç partnerler arasında dağılmadığında yozlaşıp, bozuluyor. Aynı iş yerlerinde rastlanan mobbing benzeri bir aşağılama, küçümseme, yukarıdan bakma ve psikolojik baskıya dönüşüyor. Bu tür bir ilişki hiçbir kadına ve erkeğe iyi gelmediği gibi, duygusal açıdan ciddi sorunlar yaratıyor.

BU TABLODA GÜCE DAYALI BİR TESLİMİYETTEN SÖZ EDİYORUZ. BÖYLE BİR ÇİFTTE SEVGİDEN SÖZ ETMEK MÜMKÜN MÜ?
Bir tarafın güçlü olduğu, diğerinin de buna teslimiyet gösterdiği çiftlerde ezilen tarafın sevgisinden söz edilebilir. Teslim olan taraf sever ve partnerinin ya da eşinin yaptıklarına boyun eğer. Tüm yapılanlara, onun kendisine tekrar ilgi duyması umuduyla göz yumar. Onu kaybetme korkusuyla, neredeyse yapılan her aşağılamayı görmezden gelip, sineye çeker. Güçlü olan partnerse eşinin bu boyun eğici davranışları ve teslimiyeti karşısında ona daha da aşağılayıcı, daha da ötekileştiren bir şekilde davranır. Çünkü daha önce yaptıklarının tümüne boyun eğdiğini bilir. Yenilerine de boyun eğmek zorunda olduğunu düşünerek aşağılama, psikolojik şiddet, değersizleştirme git gide artar. Gücü kendisinde toplayan eşin öfkesine zamanla partnerinden ve onun içinde bulunduğu durumdan iğrenme duygusu da eklendiğinde, çiftin arasındaki uzaklaşma daha da artar.

DAHA SAĞLIKLI İLİŞKİLERDEN SÖZ ETMEK GEREKİRSE… İLİŞKİDE TESLİMİYETÇİ OLMAK DOĞRU MU? YANİ BİRLİKTELİKTE BİR ŞEYLERİ KONTROL ETMEK YERİNE, AKIŞINA BIRAKMAK İLİŞKİNİN DAHA SAĞLIKLI, MUTLU VE HUZURLU OLMASINI SAĞLAR MI?
Çift ilişkisinde her şeyi akışına bırakmak da, kontrol altına almak da ilişkinin daha sağlıklı olmasını sağlamıyor. Eşlerin birbirini tümüyle serbestleştirdiği, her şeyi akışına bıraktığı ilişkiler bir yönüyle kopuk oluyor. Duygusal bağlar derinleşemiyor. Eşlerin birbirini ve beraberliklerindeki bir şeyleri sistematik olarak kontrol altında tutması ise birlikteliğin ihtiyaç duyduğu ilişkisel boşluğa zarar vererek, bu tabloyu partnerlerin birbirinin kontrolünü ele geçirmeye çalışan iki robotun mekanik ilişkisine dönüştürüyor. Oysa çift ilişkisinin doğasında teslimiyet yatıyor. Bu teslimiyet iki yönlü, herkesin birbirine döndüğü ve üzerinde güce sahip olduğu bir ilişki biçiminde oluyor. Anlamlı ve duygusal derinliği olan bir çift ilişkisinde, erkeğin kadın üzerinde gücü bulunuyor. Aynı durum kadın açısından da görülüyor.

BUNUN TEMELİNDE SAF SEVGİ YATIYOR DİYEBİLİR MİYİZ? HUZUR BULDUĞU BİRİNİN YANINDA TÜM EGO, HIRS VE KONTROL TAKINTILARINDAN UZAKLAŞTIRMAK İNSANİ NASIL ETKILER?
İnsanı tüm hırs, ego ve kontrol takıntılarından uzaklaştırmak zor olsa da bunların yumuşatılması mümkün. Huzur bulduğu birinin yanında insan bu tür takıntılarını yumuşatıp, daha uyumlu ve dengeli bir hale getirebiliyor. Bunu adeta bir çocuğun saflığına erişmek, onun annesiyle kurduğu ilişki gibi de nitelendirebiliriz. Kadın-erkek ilişkisi, gücün etkisinin mutlak görüldüğü bir alan. Bizler anneyle çocuğun ilişkisindeki saflığa ulaşamasak da gücün eşler arasında dağıtılmasını sağlayarak hem kendimizi hem de ilişkimizi koruyabiliyoruz. Çift ilişkisinde gerek güç gerekse teslimiyet tek taraflı olduğunda ortaya çıkan güç her iki partneri de ilişkiyi de zehirleyebiliyor. Bu nedenle, karşılıklı teslimiyetin ve güç paylaşımının olduğu ilişkiler sağlıklı olarak nitelendiriliyor.

BU TABLODA PARTNERLERİ NE BEKLİYOR?
Öncelikli beklenti, dengeli bir ilişki! Bu sayede her iki taraf da ilişkiden memnun oluyor. Çünkü bu tür bir ilişkinin insanın ihtiyaçlarını gidermesi kolaylaşıyor. Bağlanma, ilgi, sevgi, şefkat ve kabul de bu ilişkilere ait özellikler arasında yer alıyor.

ÇİFTİN ÇEVRESİ BU DURUMA NASIL TEPKİ VERİYOR?
Ortaya çıkan tepki çevrenin özelliklerine göre değişkenlik gösteriyor. Eğer çevredeki kişiler tek taraflı teslimiyeti ve gücün bir kişide toplanarak, diğer partnerin ezildiği çift ilişkisini tercih ediyorsa, verilen tepki kimi zaman alaycılıkla, kimi zaman yadırgamayla kimi zaman da reddetmeyle ortaya çıkıyor. Ancak daha sağlıklı olduğunu belirttiğim “karşılıklı teslimiyet” ve “gücün paylaşımı” özelliklerine sahip bir çift ilişkisi tercih ediliyorsa, çevre de buna onay veriyor.

BU TÜR BİRLİKTELİKLER UZUN ÖMÜRLÜ OLUYOR MU?
Evet, ilişki hem uzun ömürlü hem de duygusal derinliğe sahip oluyor. Bu da çiftin birbirine daha derin ve sağlam bağlarla kenetlenmesiyle sonuçlanıyor ki aslında uzun ömürlü ilişkinin temelinde de bu yatıyor. İnsanın doğasında uzun ömürlü ilişki kurmaktan ziyade, “sonsuza dek bir arada olmak” var yani kısa ya da uzun, herhangi bir ömür biçmeden sonsuza dek bir arada kalmak…

AYRILIKLAR İLİŞKİ TÜRÜNE GÖRE DEĞİŞİYOR
İlişkide teslimiyet iki farklı açıdan ele alınıyor. Kimi zaman partnerlerden birinin adeta köleleştirildiği, bir eşyadan farksızlaştığı birlikteliklere rastlanırken, kimi zaman da tam tersi görülüyor. Peki ya ayrılık söz konusu olursa, neler yaşanıyor? Klinik Psikolog Serhat Damar, bu soruyu yanıtlamak için böylesi ilişkileri iki gruba ayırmak gerektiğini belirterek, şunları söylüyor: “İlk grupta, teslimiyeti karşılıklı olarak yaşayan çiftler yer alıyor. Bu kişiler arasında güç kadınla erkek arasında dağılıyor ve denge oluyor. Denge, duygularda da kendisini gösteriyor. Bu durumu ve çiftin uyumunu bozucu aşırı öfke, şüphe ve kıskançlık gibi duygulara ise nadiren rastlanıyor. Böyle bir sorunun ortaya çıkması halinde çift arasında çözüme ulaşılabiliyor. Bu insanların bir arada kalması veya ayrılıkları gücün etkisinden bağımsız gerçekleşiyor. Her iki durumda da denge faktörü etkilenmiyor. İkinci gruptakiler yani güçsüz olan partnerin teslimiyet gösterdiği ve güçlü olanın onu ezdiği, aşağıladığı türden ilişkilerde ise ezilen taraf ayrılıktan korkuyor. Eşi ya da partnerinden kötü davranışlar görse de ilişkinin sürmesi için çaresizce çaba göstermeyi sürdürüyor. Tek taraflı teslimiyetin zararlı olduğunu göremiyor. Bu ilişkinin hissettirdiği değersizlik, utanç, suçluluk gibi olumsuz duyguları tüm şiddetiyle yaşarken ve bunların yükünü omuzlarken gösterdiği çabanın anlamsızlığını kabul etmek istemiyor. Ayrılıkla, terk edilmekle tehdit edilen hep teslimiyet gösteren taraf olurken, tehdit edense gücü elinde bulunduruyor. Bu ilişkilerde çoğu durumda terk eden güçlü olan, terk edilense teslimiyet gösteren oluyor. İlişki bir kez bozulmuşken, güçlü taraf karşısındaki kişiyi bir eşyadan farklı görmüyor. Onu bazen evinin bir köşesine koyabilirken, bazen gözünden uzakta tutabiliyor, bazen de daha fazla görmeye dayanamayarak terk edebiliyor.”

* Formsante dergisinden alınmıştır.

  • Site İçi Yorumlar

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.